14 Aralık 2010 Salı

yanılmak


Yanıldığımı anladığımda ,seninle 3. günümüzdü.
Nedense konduramadım ne sana ne de bana..
Paylaştığımız anlar benim için yanılgı payı olmayan ,
özel zamanlardı,sen ben ,ben se sendik.
Yanılmışım..
Yanılmak, aslında yenilmekmiş,
hemde yenilginin en kötüsü,kendine yenilmek..
Bunu ben yaşıyorum,üstüne alınma,
sen se farkındalığınla bir bütün,ne kolay unuttun...
iyiki geldin hayatıma,iyiki böyle sonlandı,çünkü ben ,
seninle yeminimi bozup,yine kendime yenilmişim..
Bunun bir tekrarı olmayacak,artık yemin etmem de gerekmiyecek,
çok acıdı bu sefer çokk.
Biliyorum bu acı geçecek,tıpkı diğerleri gibi..
Biliyorum ,kalbimin yumaşak kalan o küçücük kısmı da nasırlanacak..
Demiştin ya, bir nedeni olmalı..
Ben o nedeni buldum sonunda..
Hüznüm çok,aslına bakarsan derdim de çok.
Hiçbiri umurunda olmuyo insanın,bu ateş içinde yanarken.
En kötüsü de ne biliyormusun?
Neden?

Hani bir şarkı var ya!
Deniz ve mehtap sordular seni ,nerede?
Nasıl derim ,terketti ,bırakıp beni gitti..

Ben söylemeyeceğim bunu ,sen aslında seni terkettin..

29 Kasım 2010 Pazartesi

21 Kasım 2010 Pazar

..........

Dört duvar arasına sıkışmış bir aşkı yaşamaktansa özgürlüğüme aşık olur hayatımı yaşarım inadına.. (GERATABA)

aslında bu kadar basit...


Bak bana ..ne görüyorsun? iyi bak..
Sana ne kadar prim veririm ,görebiliyormusun?
Ben senin sandığın, zamane ilşkilerinde
Vakit kaybeden,
Değersizlere değer veren biri gibi mi görünüyorum?
Hoşçakal öyleyse...
Ya da kal benimle..gözünün gördüğüne iyi davran,
Yüreğinin sesine kulak ver.
O bunu der ,şu şunu der,sanane..
Geçermi bir ömür böyle..
Ya da sen nesin kimsin bir bak kendine..
Sana 3 gömlek fazla geliyorsam, yine de hoşçakal...
Ya da 2 gömlek dar..
Hayat nedir sence?
Hayat an'ların toplamı değilmidir?
An' ları güzel yapmak bizim elimizdeyse eğer ,
Hayatımızın kötü geçmesi ne mümkün..
Karar ver ..
Ya benimle ya bensiz ..
Ben çoktan verdim o kararı,zamanın çok daraldı bilesin..
O zaman aralığı bittiğinde ,bana ,
Seni özledim dersen eğer,banane diyeceğim..
Napıyosun dediğinde, sanane diyeceğim..
İşte bu kadar basite indirgeyeceğim..

15 Kasım 2010 Pazartesi

deli divane


yaprakların sarısında yeşilinde,
özellikle turuncusunda aradım seni,
kuşların ötüşünde,kurbağaların sekişinde,
özellikle günün batışında aradım seni,
yoktun..
boğazımdaki kördüğümde,
gözlerimden akmayan yaşta,
yoktun..

ben sensiz yollarda,
sensiz aşklarla, yürüyorum,deli divane...

4 Kasım 2010 Perşembe

...........


bilmez onlar,bilmez,
içindeki ateş yanarken ,
nasıl da titrediğini..
ısınmak için uzandığın,
kıvrılmak için sarıldığın,
herşey bir boşluktur aslında..
doluya tutunmak da seni yakar,
ayıramazsın aslında ,önceleri,
tuttuğunu sanıp düşersin onlarca kez,
kalkarsın yeniden,bir daha ,bir daha..
ya gücün kalmamışsa artık,
işte o zaman tutarsan doluyu,
dibine kadar yanarsın...

yine bombok


zorluklar,çaresizler,köşeye sıkışmalar..neden hep ben?neden?tek bir konuda ,birşeyler düzgün gitse,yada düzgün giden birşeyler varsa ben farketsem..
artık dağlar taşlarda kesmez oldu,uzaya falanmı gitsem!ben bu kadar başarısızmıyım?değilim .aptalmıyım ?değilim.çok mu çirkinim?..??
offf !! yine bombok herşey..

13 Eylül 2010 Pazartesi

Uzun oldu!












Uzun zaman oldu,gittim gezdim dolandım geldim.Kimi zaman keyfli yollar yürüdüm ,kimi zaman cehennemi yaşadım.Yaşadığım kötü anılarımı arkaya attım güzel olanları sayfama sakladım.sadece fotoğraflar konuşsun bu sefer ,ben suskunum,ben..

sondan geriye,Olympos,kirazdere,sinop,bodrum

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Yalnızlık paylaşılırmı?


Yalnız hissetmek!kalabalıkların içinde bile yalnız olmak!
Çocuksun ,annen baban,kardeşlerin,akrabaların var,var da! sevinçlerini,acılarını,hüzünlerini paylaşamadığın..
Bütüdükçe büyülenirsin,bir an unutursun yalnızlığını ,platonik aşklar dolduruverir o boşluğu ,farkedemezsin.
Bir gün aşık olur onun peşinden koyun gibi gidersin,gözlerin açılıp insana dönüştüğünde yine yalnız olduğunu anlarsın.
Tanrı yalnızlık motifini ördüyse üstüne ne yaparsan yap kurtulamazsın.
Çocuklar verir sana, al oyalan söylenme der gibi,büyük bir coşkuyla işe yaramışlığın verdiği huzurla büyütürsün onları,en iyi olanı yaptığını sanarak..
Dersin ki,onlar yaşamasın yaşadıklarımı,sevinçleriyle sevineyim ,acılarıyla üzüleyim ,hüzünlerine ortak olayım..Olursun da başarabildiğince ..
Neye yarar ki!Durup baktığında sağına soluna yine yalnızsın, değersizce..
Yanın boş ,sağın boş, solun boş.Arkaya dönmek sana göre değilse ,ne yazık ki önün de boş..
Paylaşmak isteyipte paylaşılamıyan tek şey olsa gerek,Yalnızlık..

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Çekim gücü


Hani derler ya, zıt kutuplar birbirini çeker.Aslında doğru olan bu değil.Mesela, çok çekingen bir kadının sevgilisi ya da eşi tam tersi olabilir,işte tam da burda zıt kutuplar birbirini çekmiş diyebiliriz.Oysa,O çekingen kadının olmak istediği durumu eşi yansıttığı için birlikteler.
Düşündüğümüz bir çok şeyi kendimize çekiyoruz ,farkında olmadan.
Aman tanrım korusun bu benim başıma gelmesin dediğimiz şeyleri de çekiyoruz.Başıma gelmesin derken bile aslında ona yoğunlaşıyoruz.Başımıza gelmesini istemediğimiz olaylara daha net yoğunlaşıyoruz,kötü olduklarını düşündüğümüz için..
Başımıza gelmesini istediğimiz mükemmel olaylara da ,nasılsa olmaz düşüncesi yoğunluğuyla kendimizden uzaklaştırıyoruz.
Küçük bebeklere ya da çocuklara ,etrafındaki insanlar hep hastalanacak gözüyle sahip çıkmaya çalışırlar,aslında hastalığı çekerler ve küçük bebekler sık sık hastalanırlar.İnsanlar da buna ,Bebekler hasatalanarak büyürler diye sebeplendirirler.
işin özü gerçek anlamda hissetmek.Zamanın herhangi bir diliminde kendimizi ,hissettiklerimizi çeken bir mıknatıs gibi görmeliyiz.Kendimizi net ve kontrollü hissettiğimizde net koşulları çekeriz,mutlu hissettiğimizde mutlu koşulları çekeriz,sevildiğimizi hissettiğimizde sevgi dolu koşulları çekeriz.
Hadi şimdi net ve kontrollü hissetme zamanı..




kaynak;Çekim yasası-ESTHER&JERRY HICKS

11 Temmuz 2010 Pazar

mengen yaylaları


Bu hafta sonu çadırımızı Bolu Mengen yaylalarına kurduk.Yaban kazları, 17 kişiydi bu defa..
Kamp alanımız çok güzel,hatta,kütüklele çevrili,üzeri naylonla kaplanmış,içinde yanabilen bir kuzine,ufak tefek mutfak eşyası bulunan aşağı yukarı 40 metre kare kapalı bir bölümü bile vardı.
Bu bölümde en çok dikkatimi çeken,kapı ağzındaki kocaman yazıydı.
-burası herkesindir,Allah rızası için iyi kullanalım-
Bu yazı çok güzeldi benim için,çünkü; o yazıyı yazan kişi şunu da yazabilirdi;-Burası benim girmryin ve kullanmayın .
Bu bölümdeki kuzine de odun yakıp üzerinde yemek yemek yapmak ayrı bir keyf oldu .Yemek demişken,
yörenin kadınları bize sarıkız dedikleri mantarlardan toplayıp,nasıl pişirmemiz gerektiğini anlattılar,biz de pişirdik ve afiyetle yedik.Bu tip bir mantarı ancak oralarda bulabilir ve yiyebiliriz sanıyorum.Çok özel bir lezzete sahipti.
Her zaman ki gibi gece, kamp ateşimizi yakıp etrafında daire oluşturduk.Şarkılar türküler..
Sabah erkenden kahvaltı hazır sesleriyle uyandık,ya da benim gibi uyanamadık.Güne güzel bir kahvaltının ardından közde pişen kahveyele başlamış oldum.Çadırları toparlayıp sırtlanmamız için 1 saat kadar zaman vardı.Saat 09 30 gibi evimiz sırtımızda yaklaşık 3 saatlik orman içi yürüyüşün ardından ,bir köy evine gelip ,bizim için hazırlanmış su böreğini ve ayranı afiyetle miğdemize indirdik.Buz gibi akan köy çeşmesinde temizlenip paklandıktan sonra.dönüş yoluna çıktık,bu dönüşler bana hüzün veriyor,İstanbula dönmek kabus gibi.
Bu arada kampta ,sabah çiçek toplayan bir arkadaşımız siyah bir yaban domuzuyla nerdeyse burun buruna gelmiş.Böyle bir durumda yüksek bir yere çıkmak gerekiyormuş,çünkü;domuz yüksek bir yere çıkamazmış..
Bir daha ki kampı iple çekiyor olacağım..

5 Temmuz 2010 Pazartesi

tıpkı sen gibi..


gecenin elinden tuttum yine,
önce dizlerimde okşadım ,
saçlarını tel tel ayırdım severek,
avuçlarımda hissettim ..
Kocaman gözleri vardı,
yıldız yıldız bakan,
teni esmer ,saçları dalgalıydı,
tıpkı sen gibi,
ürküten,ürperten ama vazgeçilmyen..
Bu, benim fikrimdi aslında,
belki de geceyi çok sevmem,
belki de sana benzetmem,
bu ,benim fikrimdi..
Daha da uzun olmalı esmer gece,
sabahlar senin,
ruhsuz ,mutsuz hem de uykusuz,
düşlerin yoktu sabahlarda,
hayallerinse hiç olmadı,
sen, hep bendeydin ,tıpkı gece gibi,
ben ,sende olamadım güneş gibi,
yakamadım tenini ,
gecenin soğuk yüzü vardı elllerimde,
tıpkı sen gibi,
ürküten ,ürperten ve gizemli..

N.Z 5 temmuz 2010

4 Temmuz 2010 Pazar

Söz mü?


O kadar yakınsın ki!
Bir o kadar da uzak,
Hani şu yıldız varya,
Başım yastıkta,
Aklımda sen varken,
Tam da göz hizamda,
Elimi uzatsam tutacak gibi,
Gözümü kapatsam,
İçime akacak gibi,
İşte öyle..
Duydum ki yeniden,
Uzaklar sevdalın,
Martılar can yoldaşın,
Lacivertse vazgeçilmezin olacakmış,
Hadi git!
Bir kez daha ,
kopar ucundan pamuk kalbimin,
Ama söz ver ,
Söz ver ki,
Bir gece,
Aynı yıldızı ,
Akıtalım gönlümüzce...


N. Z. 4 temmuz 2010

2 Temmuz 2010 Cuma

Haklısın Belki..


Ne söyleyebilirsin ki bana,
Ne anlatabilirsin makul olan,
seni öyle iyi tanıyorum ki,
Tıpkı hayatımda ki diğer değerliler gibi..
Beraber paylaştık yüzlerce anıyı,
Ama iyi ama kötü,
Aslında, hepsinde iki elin sesini çıkartmadıkmı?
Aslında, iyi kötü demeden ağlayıp gülmedik mi?
Radyonun tınısında şarkılar tutup dertleşmedikmi?
Mehtaba bakarak tatlı şarabımızı yudumlarken,
Bu sana ,bu bana gelsin demedikmi?
Noldu da birden ,sadece alt kat tarafında ki,
Sevimli ,sempatik komşun oluverdim.
Haklısın belki de, benim onca komşum varken ,
Hiç birini arkadaşım olarak anlatmadım el yüzlere,
Haklısın belki,sadece komşuyduk seninle, senin gönül pencerende,
Haklısın belki,ama bende haklıyım ,dostum dosttur benim için ,
dostum kardeştir,dostum candır,
Kimbilir belki de sen haklısın,hep yanılan ben olduğuma göre..

1 Temmuz 2010 Perşembe

Gitmek gerek


Nedendir bilmem,hep bir yerlerde tökezlemek bana düşüyor.Allahtan güçlü bir bünyeyim ki düşmeden ayağa kalkıyorum derken,evet derken tam dört gündür feci düşüşlerdeyim.Bu sefer ki düşüş kolay başıma gelmeyen cinsten ,sağlık...
Evet dört gündür bünyemdeki yoğun karışıklığın tam ortasında neler oluyor bitiyor anlamaya çalışıyorum,ama anlamıyorum,her ne kadar zehirlenmiş gibi görünsemde ,ben beni bilmem mi?Bu başka bişey..
Bana göre sımsıkı ayakta durmaya çalışan ben ve tüm organlarım artık iflas etti ,yan etkenlerinde buna sebebiyet vermesi kaçınılmaz tabi ki..
Yan etkenler derken ,ailemin yani ben kızlarımın dışında kalan dost sandıklarım ,düşman bildklerim,değer verdiklerim.
Dost diye birşey olmadığını bu kalın kafam daki gözlerim bir kez daha gördü ,gördüde anladımı bilmem!
Düşman bildiklerim zaten düşman yanılmamışım,ama..değer verdiklerim ,neden hep yanlış insanlar?
Ya da ben mi yanlışım?offf!Neden bu kadar karmaşık herşey?
İnsancıl davranışlar neden hep yanlış algılanır?
Neden benim ,beni korumasını istediğim insanlar değil de istemediklerim beni korumaya çalışır?Onuda eline yüzüne bulaştırır..
Üzüldüğüm şeylerden biri de ,artık kendime yeni bir uğraş bulmam gerekecek,tam da keyf aldığım bir uğraş varken hem de!yani..İşten boş kalan zamanlarda..En iyisi kapıya kilit vurup gitmek buralardan,en çok sevdiğim yere,yıldızlarımın altına.
Kara böcüğümü de aklımın bir köşesine oturtup,anılarla tazelenmek..
Çok acım var bu saniyelerde ,ellerim zor hareket ediyor,bir an önce iyileşmeyi diliyorum Tanrıdan,herşeyden önce sağlıkmış meğerse!

21 Haziran 2010 Pazartesi

BİZ ASLINDA KİMİZ?


Katıldığım bir çok sosyal aktivite de bu soruyu kendime sorarım.Biz neyiz ,kimiz?
Kara çalımı,kara kedimi,ucuz ve basitmi?(Biz derken ki kastetdiğim,
boşanmış,ya da dul kadınlar.)Evet ,bu soruyu bana sorduran ise çevredeki insanların
tavır ve davranışları.
Eşleriyle aslında hiç yaşamadıkları aşkları ,senin karşına geçerek oynayan ,eşlerini koruma
kalkanı altına alan hemcinslerimin davranışlarınımı anlatmalı,yoksa kolay lokmaymışsın gibi
davranan evli ya da evli olmayan erkeklerin davranışlarınımı..
Yanlış yargılara mahkum olmamak için illa ki yanımızda bir erkek mi olmalı?
Hımm!Yanın da eşi (sevgilisi) var zararsız, yalnız bir kadın ,hemde dul(boşanmış)aman dikkat!
Düşünüyorum da ,evli kaldığım onca yıl ben böyle davranışlar sergiledimmi?Hayır .
Aksine ,Kadir İnanır kadar yakışıklı,tatlı dilli ,kadın ruhundan anlayan bir eşe
sahip olmama rağmen,kendime güvenim sonsuzdu.Eşime güvenim de vardı tabi,ama sonsuz
olmayan.Kısacası öyle ortamlarda eşimi herzaman olduğu gibi,hatta biraz daha fazla özgür
bırakmak,ona bumerang etkisi yapardı.Yanımdan ayrılmadığı gibi,gözlerimin içindenden de
ayrılamazdı.
Bir erkeği,ya da kadını ne kadar sıkboğaz ederseniz ,o kadar kendinizden uzaklaştırırsınız,
naçizane..
Erkek avcılığına soyunmuş kadınlar da vardır elbette.Fakat erkekler böyle kadınların gözlerinden
anlarlar ve kendilerini korurlar diye düşünüyorum.Zira günümüz de ki erkekler oldukça cimri ve
egoist.
Ya ,bizi kolay lokma gören erkekler;
Evet özgürüz ama,sınırlarımız,prensiplerimiz,onurumuz,gururumuz bir de sıcacık yüreğimiz
var.Belki de anneyiz.

19 Haziran 2010 Cumartesi

.......

Bu sayfalara yazarken, sadece içimden geçenleri ,kim okur ,ne düşünür,nasıl yorumlar kaygısı gütmeden yazmaya çalışıyorum.Aynı ölçülerde bir face book grubu kurarak ,istedim ki herkes delicesine ,kaygısızca yazsın paylaşsın.Grubun adı SESSİZLİK BOZUMU..
http://www.facebook.com/group.php?gid=136160306401091&ref=ts

ERGEN Mİ ZOR YOKSA ANNE BABA MI?


Her ergen çöcuğun anne babasının dilinde dir;
-Benim çocuk çok zor ergenlik geçiriyor,şöyle arkadaşları var,dersleri böyle kötü ,yalan söylemeye başladı vs.
Herşey den önce anne babalar unutmamalıdır ki ,o zor denilen ergenlikten kendileri de geçti.İyi ve kötü arkadaşları
kendilerinin de mutlaka oldu.Ders hayatları her zaman dört dörtlük olmadı.Yalana gelince;herkes yalan söyler,
ama küçük ,ama büyük.Önemli olan, yalanı neden söyler ergen?
Çünkü;kafasına koyduğu bir şeyi yapabilmek ister,denemek ister ve bunu özgürce tek başına yapmak ister.Karşısına
engel çıkmasın diye de yalan söyler.Kısaca, tetbirini önceden almayı tercih eder.
Akıllı ,çocuğunu iyi tanıyan bir ebeveyn,onun yalan söylediğini anlar,ama yüzüne vurmaz,buna bir kaç kez göz yumar.
Ancak devamı geliyorsa o da tedbirini alarak yola devam eder,ergeni kırmadan incitmeden ve en önemlisi ona saygısını
yitirmeden.
Kötü arkadaş deyimini de hiç anlamış değilim doğrusu!O kötü denilen ergen büyüyecek ve bizim iyi ergenimizle belki de
karşılacak ,hatta belki de evlenecek.Ya da aynı ortamda çalışacak.İşte asıl kötülük o zaman kendini gösterecek emin olun.
Eğer ergen,kötü demeyelim de ,yanlış arkadaşlıklar içindeyse ,arkadaşının yanlışlarını düzeltebilecek durumda ise,buna izin
vermeliyiz,banane ,sanane dememeliyiz,çünkü ergen için en önemli kişi arkadaşıdır.Ne annesi ne de babası o kadar önemli
değildir.Bu kabulü zor bir durum da olsa böyledir.
Ebeveyn olarak yapmamız gereken en önemli iki şey;
Ergenle gerçekten arkadaş bağlarını kurabilmek,unutmayalım ki zaten onun annesi ya da babasıyız.Arkadaşı değiliz.
İkincisi de hayatın her kıyısın da yapmamız gereken empatiyi ,ergenimizle de yaşamak.
İşte o vakit ergeniniz ,gece eğlencesinde ona ve arkadaşlarına eşlik etmeniz için elinden geleni yapacaktır emin olun.

Nurdan'dan

10 Haziran 2010 Perşembe

KADIN


Aşk yaşamakla bir kadını yaşamak aynı ıslık eşliğinde olmaz... kadın, kainatı dolduran yıldızların bilinmezliği gibidir... bir kadının sadece bedenini yaşayabilirsin; kadının derinliğine inmeyi filozoflar bile başaramamıştır...

kadın, kitapların sesidir. Tozunu üfler üstüne; sesinde sessizlik vardır. Solmayan iradedir. Duygularımızın gürültüsüdür ve kalıcıdır. Hayatın özeti kadının bakışlarındadır; cesaretin var mı?!

Kadın, susmayı bilir. Mimiklerinde tonlar vardır; dinletirler kendilerini. Bu yüzden çoğu kaleme mürekkep olurlar. Keşfedilmemiş edaları vardır. Altıncı his ne ki; kadının hissi vardır.

Aşkı kullanarak kadına gidersen onu elde edemezsin. Kadın, aşkın üstüne kendi ismini yazmaz; mektuplara, e-maillere, msn'e, cep mesajına aşk sözleri yazıp kadına iletirsen başarısız olursun. Kadının gözlerine bakarak anlık sözler söylemelisin; ezberlenmemiş... Kadının üstüne aşkı yazmalısın.

Kadın, masum saf edalarına bürünen erkeği sevmez. Kadın aşkın özüdür; onlara aşkı öğretmeye kalkışmayın. Bir kadının olsun istiyorsan, 'bana aşkı öğret' demen yeterli. Çünkü erkek beden ister. Erkek şehvet ister. Erkek isteğini kelimelere dökmediği sürece kadının bedenine sahip olamaz. Bu yüzden erkek masum edalarına bürünmesin. Kadınından aşkı öğrenirken kelimelerini ıstıraba mahkum etme.

Erkek; kariyerine, parasına sırtını yaslar 'kadın elimde,' der. Kadın, kişilik terbiyecisidir. Kişilik eğitimi almamış ya da kişiliğinden yoksun erkeği çok iyi terbiye eder. Kariyerine, parana velhasıl şımarıklığına kadının suskunluğu yeter.

Kadın ruha konuşur. Kadın aşka konuşur. Kadın kelimelere konuşur. Kadın karşısındaki erkeğin miktarı kadar konuşur.

Ruh dinler. Aşk dinler. Kelimeler dinler. Erkek miktarı kadar dinler.
Kadın kalbin atışıdır. Yüreğin daralmasıdır. Kadın, suyun kaynamasıdır. Kadın hafif bir rüzgar gibi esmez tene. Kasırgadır, teninde mecal bırakmaz.

Kadın, yaşama zamanıdır.

Kadını aşkın diliyle yaşayamazsın...

Kadını kadının dudaklarıyla yaşayabilirsin!


Koray Demirkılıç

7 Haziran 2010 Pazartesi

durusu_yabank_06hazıran




fotoğrafın üzerine tıklarsanız ..

durusu kano sefası


Bu hafta yaban kazları olarak, Durusu Parkta kano sefası yaparak,biraz da olsun bacak ve ayaklarımızı dinlendirip kollara yüklenelim dedik.
Yaban kazlarından 16 arkadaşımızın Munzur da olması (9 günlük bir doğu gezisi)nedeniyle biraz şimarıklık yapıp ,yorulmadan eğlenceli bir gün geçirmek istedik.
Güne ,bilinen eski tekkingcilerden Levent'in işletmeciliğni yaptığı ,içinde bir trofe müzesinin bulunduğu muhteşem bir tesiste açık büfe kahvaltıyla başladık.
Havanın kapalı ve her an yağmurun başlayabilecek olması keyfimizi kaçırmadı.
Kahvaltıda manda yoğurdu yemeyide ihmal etmedik tabi ki!!
Kahvaltının ardından,sevgili Levent bizlere önce trofe müzesini gezdirdi.Bu müze Türkiye de tek dünyada 3.olan bir müze imiş.Vahşi hayvanları böylesine sevimli ve sakin görmek başka bir keyifti.
Kanolara binmeden önce, biraz teorik bilgiyle donatıldık.Sonra ver elini kano keyfi..
Nilüferlerle dolu Durusu gölünde ,doğanın güzelliği gözlerimi kamaştırdı.
Kanolara hepimiz alışmıştık,teorik bilgiler işe yaramış,hiç bir kano devrilmemişti.
Mola vermek için kıyıya yanaştığımızda yağmura rağmen ,nülüferlerin,göl kestanelerinn süslediği o muhteşem gölden yüzmeden dönmek olmazdı tabiki.
Moladan sonra şarkılı türkülü kano sefasına dönüş yolunda devam ettik.
Muhteşem pazarlar dan bir tanesi de tatlı su balığı olan kara balıkla bira keyfinden sonra sona erdi :(

27 Mayıs 2010 Perşembe

Öğrendikki !!

Öğrendik ki....
Bir tek insanın bize ''iyi ki varsın'' demesi, varolduğumuz için mutlu olmamızı sağlar....

Öğrendik ki....
Kibar olmak, haklı olmaktan daha önemlidir.
...
Öğrendik ki....
Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasa da hepimiz çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz....

Öğrendik ki....
Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir yürektir.....

Öğrendik ki....
Parayla ''klas insan'' olunmuyor....

Öğrendik ki....
Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir mutluluğa dönüşüyor....

Öğrendik ki....
İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini kaybetmiyor....

Öğrendik ki....
Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar vermesini sağlamaktır....

Öğrendik ki....
Her yarayı saran zaman değil sevgidir....

Öğrendik ki....
Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek gerekir.....

Öğrendik ki...
Karşılaştığımız herkes bir gülüşümüzü hak eder.....

Öğrendik ki....
Hiç kimse mükemmel değildir....

Öğrendik ki....
Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz....

Öğrendik ki....
Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava yoludur....

Öğrendik ki....
Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken yaşadıklarımızdır....

Öğrendik ki....
Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur....

Öğrendik ki...
Arkadaşlarımızın değişebileceğini kabul edersek, arkadaş değiştirmek zorunda kalmayız.

Öğrendik ki...
Gerçek dostluk ve gerçek aşk, araya mesafeler bile girse büyümeye devam eder.

Öğrendik ki...
Bir saniyede yaptığınız bir şey size hayat boyu kırık bir kalp bırakabilir.

Öğrendik ki...
Olmak istediğimiz gibi biri olmak bazen hayat boyu sürebilir.

Öğrendik ki...
Sevdiklerimizin yanından ayrılırken son sözlerimiz güzel şeyler olmalı, belki de bu onları son görüşümüzdür.

Öğrendik ki...
Yaptıklarımızın sorumluluğu bize aittir, nasıl hissedersek hissedelim.

Öğrendik ki...
Biz davranışlarımızı kontrol etmezsek davranışlarımız bizi kontrol etmeye başlar.

Öğrendik ki...
Bir ilişki ne kadar ateşli şekilde başlasa da, tutku gün geçtikçe söner.
Birbirine gerçekten bağlı olanlar, kalplerindeki sevgi asla sönmeyenlerdir.

Öğrendik ki...
Kahramanlar, doğru şeyi doğru zamanda ve sonuçlarını düşünmeden yapanlardır.

Öğrendik ki...
Adalet parayla sağlanmaz.

Öğrendik ki...
En iyi arkadaşlarımız, birlikte hiçbir şey yapmadan da çok şey yaparak da iyi vakit geçirebildiğimiz kişilerdir.

Öğrendik ki...
Kızmaya hakkımız var ama zalimce davranmaya hakkımız yok.

Öğrendik ki...
Biri bizi istediğimiz şekilde sevmiyorsa bu bizi tüm kalbiyle sevmediği anlamına gelmez.

Öğrendik ki...
Olgun olmak kaç doğum günü kutladığımıza değil, hayatta neler görüp geçirdiğimiz ve bunlardan neler öğrendiğimize bağlıdır.

Öğrendik ki...
Bazen etraftakilerin bizi affetmesi yetmez, bizim de kendimizi affedebilmemiz gerekir.

Öğrendik ki...
Biz ne kadar acı çekiyor olsak da dünya dönmeye devam ediyor.

Öğrendik ki...
Yetişirken ailemiz ve çevremiz bizi etkiler, ama sonunda nasıl biri olduğumuz sadece bize bağlıdır.

Öğrendik ki...
İki insan kavga ediyorlarsa bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez,
iki insan hiç kavga etmiyorlarsa da birbirlerini sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendik ki..
Bazen bir sırrı öğrenmek için ısrarcı olmamak gerekir, öğrendiğimiz şey hayatımızı sonsuza kadar değiştirebilir.

Öğrendik ki...
İki insan aynı yöne bakıp apayrı şeyler görebilir.

Öğrendik ki..
Sizi hiç tanımayan insanlar birkaç saniyede hayatınızın akışını değiştirebilir.

Atakan Korkmaz

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Yenice-Karabük




Göz açtırmayan yağmura rağmen ,Karabük Yenice ormanlarındaki kampımız harikaydı..

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Dağlar kızı mı oldum ne !!!

Her hafta gittiğim dağlar,yaylalar,kanyonlar beni adeta büyülüyorlar.Hırçın ormanların beni yaralamasına,dik dağların nefesimi kesmesine,soğuk suların ayaklarımı üşütmesine,deli yağmurların benimle sevişmesine izin veriyorum.Bu çok büyük bir aşk...Şehirde olmak beni zorluyor,ağrılarım sızılarım endişelerim hiç bitmiyor.
Evet ben dağların kızı oldum azıcık sanırım :)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Sansarak




Bu hafta Sansarak kanyonunda,zorlu bir parkur geçtik.Herşey çok güzeldi,herşeyi unuttuğum bir pazar gününün ardından ,yine yeniden pazartesi sendromuyla istanbuldayım.

Fotoğraflar harika görmeye değer,sevgili Mineye teşekkürler..

16 Mayıs 2010 Pazar

DÜŞ



Kimin fikriydi Aşkı yürekte saklamak?
Ve kalpleri kiralık evlere benzetmek..
Kimin işi zordu ayrılıkta,
Veda edenin mi yoksa bir vedayı evlat edinenin mi?

Kimin yüzüne tükürmeliydi hayat,
Maske takanın mı yoksa o maskeyi indirenin mi?
Bir kadın kiminle sevişmeliydi,
Kime sarılmalıydı kolları ya da kimin koynunda olmalıydı,
Cebi paralının mı,
Yoksa uğrunda paralananın mı?
Kimdi dost..
Geçip giden yıllar mı,
Yoksa pastanın üzerinde söndürülen mumlar mı?
Ve neden eşit dilimlenmezdi acılar,
Gelen davetsiz misafir çoktu,ondan mı?

Kimdi Aşk,
Yanında olan mı terk etmemecesine,
Yoksa kalarak acıtan mı gitmemecesine?
Bir Adam,
Bir kadını ölüm onları ayırana kadar mı sevmeliydi,
Yoksa kadın tutku bitince ölümü beklememelimiydi?
Adresler başka aldatmalar aynı değilmiydi?
Saatler ihaneti gösterdiyse gecenin geç vakitlerinin günahı neydi?

Severek ayrılma modasını ilk başlatan kimdi,
Kimin fikriydi sonsuza kadar dost kalmak?
Kimdi aşkını ilk kâğıtlara yazan..
Masumiyeti bir otel odasında bırakan kimdi?

Son gece son sigarayı içmek için sevişmek kâfimiydi?
Yoksa kapılar kapanınca ayak seslerini dinleyip ağlamak mı marifetti?

Giden kimdi,
Kalan kimindi?
Bu ayrılığı kim icad etti?

Ve geri dönmemeyi gidenlere,
Kimler öğretti?

EmRe Gökçe

14 Mayıs 2010 Cuma

Aşık olasım var..


Saatler 21 59 u gösteriyor,cafedeyim.Okulda festival olduğu için herkesler orda,benim bıcırıklarda..
Bugün festivalin konuğu Duman.Ona inat cafede dinlediğim müzik harika!
Ya da bugün bana öyle geldi ,bilemedim.Ama ben benden geçmiş durumda bu sakinliği yaşarken,aşık olasım geldi.
Bu şarkılar yalnız dinlenemeyecek kadar güzel ve baştan çıkarıcı..
Mesela tam da şu an kulağıma gelen ;

Oskar Harrıs/Alta Gracia

7 Mayıs 2010 Cuma

Tıkanıp kaldığında


Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat,
soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini
ferahlatacak; Yeni insanlarla ’tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa,
Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da,
O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak
önce inip Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar,
yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek
için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;
Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir,
seher yeli okşamalı saçlarını...
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda;
Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu;
bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli !
Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden
mutlu Olmayı beklememeli !
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;
Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için;
Kaçırmamalı !
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması
için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;
ağlamayı bilmiyorsan,
Neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten
herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı
bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!
Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını
zorlayacak! Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki,
hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin;
Bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;
Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de
fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

CAN DÜNDAR

4 Mayıs 2010 Salı

Ben bana bakarken


Hiç bir zaman hiç kimsenin bana acıdığını düşünmedim.Acımalarını da asla ve asla istemedim.
Neler yapıyor hayat bana?
Şimdilerde ben kendi kendime acır oldum.Sanki sahnedeki de ben ,izleyici de ben.Kendimi izliyorum ve ona acıyorum,gözlerim dolu dolu oluyor,ağlamamak için zor tutuyorum kendimi.
Hiç kimsenin bana acımasını istemezken ,ben,kendime acıyorum.Nasıl bir psikoloji içindeyim?Neler yapıyorum kendime?

29 Nisan 2010 Perşembe

uzaklar....

Bazen sarfedilen bir tek cümle ,bütün umutlarınızı ,hayallerinizi,enerjinizi,mücadelenizi alıp götürebiliyor .
Hemde zaten uzakta olmalarına rağmen,daha da uzağa,
Daha da uzağa...

26 Nisan 2010 Pazartesi

Kastomonu/pınarbaşı/küre dağları/valla kanyonu







Hafta sonu 23 nisan tatilini de dahil edip,uzun sürecek trekking turuna çıktık.Perşembe akşamı saat 22 sularında yola çıkıp,sabah 07 de kastomonu pınarbaşına ulaştık.Oradan da kalacağımız yere doğru 10 km daha ilerledik.Kaldığımız yer cennetten bir köşe gibiydi,başka bir güzelliği de vardı telefonlar asla çekmiyordu.
Saat 11 e kadar dinlendikten sonra valla kanyonuna doğru yürüyüşümüz başladı.Sanki papatyalardan halılar serilmişti yeşilliklerin üzerine,basmaya kıyamıyorduk,ama o kadar çoklardı ki istemesekte basmak zorunda kalıyorduk.
Birkaç saat süren uzun yürüyüşün sonunda,o muhteşem görüntüsüyle valla kanyonuna ulaşmıştık.
Rehberimiz(tam bir dağ adamı)Hasan ,kanyonda zirve yapacağımızı söyledi,bu çok iyiidi,zor ama güzel olacaktı.
zirve yapmayı göze alamayan birkaç arkadaşı yol üzerinde ki bir köye emanet ettikten sora zirveye doğru tırmanışa geçtik .Çok zor oldu ,fakat bunu başardık,her ne kadar aşağıya bakamadım sa da zirve de olmak harikaydı.
Ertesi sabah, dünyanın en büyük mağaralarından olan ,Ilgarini mağarasını ve mantar mağarasını görmek için yola çıktık.Nerdeyse zirve kadar tırmandıktan sonra bu tabiat harikası mağaraları görme şansını yakaladığım için çok keyfliydim.
Ilgarini mağarasına girdikten sonra,kademelerle aşağı yukarı 100 metre aşağıya inilmesi ve iniş yollarında da olmak üzere insan kemiklerinin bulunması ürkütücüydü!En dipte de sanki eski bir köy kalıntısına benzer yıkıntılar ve mezarlar vardı.
Son olarakta Ilıca şelelesinin buz gibi sularını felsefik açıdan yorumlayıp ,Safronboluya doğru yola çıktık.
Herşeyi unuttuğum 3 gün ,harikaydı!

17 Nisan 2010 Cumartesi

NE GELİRSE BENİM BAŞIMA :((


Tam hayata gülümseyerek bakayım diyorum,puff ..Mutlaka ters giden bir şeyler başıma geliyor.Zaten bir sürü terslikle uğraşırken,*bu sana az,al bir tane daha*diyor hayat,zaman ,tanrı,adı her neyse..
Bir kaç ay önce türcell in 3G kampanyasından, aptallık yapıp notbook alma gafletinde bulundum.Sürekli çalıştığım bankaya da otamatik ödeme talimatı verdim.Ben sanıyorum ki bankadan tıkır tıkır ödeniyor,malum ptt hizmetlerinin durumunu da düşünürsek,2 aydır fatura gelmezken,3. ay faturası karşıma 2070.40 lira olarak geliyor BENGGGGGGGGGGGG...!!!!
Tam üç gündür bu konuyu çözmek için türkcell in, adı güya *çözüm merkezi* olan birimiyle savaş veriyorum.*Çözümsüzlük merkezi*demek daha doğru olur aslında.
Bu kampanyaya girerken yapılan sözleşmede bir ay bile geciktirmeyeceğime dair imza atmışım.Hani şu karınca duası gibi yazılan ve sayfalarca devam eden sözleşmeler varya,hani hepimiz (genel olarak)okumadan imzalarız ya..
Aslında prensip olarak okumadan hiç bir kağıda imza atmayan ben,bir gaflete düşüp bu karınca duasını imzalamışım.Üstelik bir ay gecikince sözleşmenin iptal edileceği bilgisini almadan.
Sonuç olarak ;çözümsüzlük merkesi bunu çözmedi.Bir çok insana af getirirken bana getirmiyor.Kuzu kuzu sen bu parayı öde diyor BENGGGGGGGGG.!!!!
Aman dikkat!!!
Bu karınca duasına benzeyen yazıları okumayan benden başka aptal olmaması dileğim.

Hayyam ne güzel demişşş!


Rubailer - 2

Dünya yıldıramazsın beni ne yapsan
Ölümden de korkmam, er geç ölür insan
Ölmemek elimizde değil ki bizim
İyi yaşamamak, beni tek korkutan



100 Nolu rubai

Yıldız ve ay her zaman gökte olacak.
Saf şaraptan iyiyi sanma bulacak.
Şarap satan insana ben çok şaşarım,
Satıp, ondan güzel bir mal mı alacak?



17 Nolu rubai

Tekke hâlsiz, medrese sözsüz yaşamaz.
Aşkın gücünü ne hâl, ne söz aşamaz.
Müftünün ve hatibin kralı gelse;
Aşkın mahkemesinde hiç konuşamaz!


Ö Hayyam

15 Nisan 2010 Perşembe

Yalnızım ben !


Yalnızlık ;ilk kez hissedildiğinde karmaşık ,actıcı,zor bir durum gibi geliyor .Bununla nasıl başederim diye düşünüyor insan.
Oysa zamanla , yalnızlığın adının başka bir şey olduğunu keşfediyorsun,*kendinle baş başa kalmak,tammamen özgür olmak*.
İşte bunu hissttiğinde,yalnız olmayı bir çok şeye değişmiyorsun.
Aslında yalnızlık gerekliymiş diye düşünebiliyorsun. Meyvanın kurtlanmadan olgunlaşmasına benzetiyorum bu durumu..
Yine de ,isteyen herkese mutlu beraberlikler ,güzel paylaşımlar diler bu gönül..

14 Nisan 2010 Çarşamba

Nüfüz cüzdanındaki rakam mı,yaksa ..




Gençlik, neye göre genç denilir ki insanlara?Nufuz cüzdanında ki rakamların küçüklüğüne göremi,yoksa yaşam tarzına göremi?
Bir çok, rakamları küçük yazan insanın, büyük yazanlara oranla hayat biçiminin geride kaldığını görüyorum.Hem de bu denli rahat bir yaşam sürerken.
İnsanlar,sayıları fazla yıllar yaşadı diye ihtiyar sayılamaz.Sadece bu yıllar,
yüzeysel çizgilir oluşturmaktan ileri gidemezler.
Önemli olan,rakamlar ne olursa olsun,hırsını,heyecanını,idallerini,kendini yenilemeyi yok etmemeli.Her yeni güne yeni bir adım olarak başlamalı.
Yılların sayısı ne olursa olsun,belli izler bırakırlar. Bu izler derinlere ,ruhuna indiyse eger işte o zaman ihtiyarlarsın.Hayattan elini ayağını çekip,içindeki çocuğu öldürürsen,yeni meraklar ,heyecanlar hatta aşlar yaratamazsan, ihtiyarlık ne kelime
sen ölüsün aslında.
Hadi ,ruhumuzdaki tozları silkeleyelim,yaşımız ne olursa olsun..

ANLAYAN VARMI ACEP?


Tabiri caizse iki gündür malak gibi yatıyorum.Bu arada ,hep bu kelimeyi kullanırız ya,ve de anlamca manda yavrusu sanırız ya,aslında öyle. Fakat bir anlamı daha varmış malak kelimesinin..Aksaray ilinde ,iri ve sarkık dudağa da malak denirmiş.
Bu bilgiyi yazmadan geçemedim.Her neyse..
Elim ayağım biraz fazla yatınca şişiyor,daha doğrusu her tarafım şişiyor.
Fazla yürüyünce de şişiyor,koşunca da.Sabit oturduğum zamanda da..
Yani fazla yatma,fazla oturma,çok yürüme ,hızlı koşma.Koala gibi mi olayım,sakin yavaş ,gamsız,keşke!
Bu konuyla ilgili sayısız doktor kontrolünden geçtim,sonuç yok,*niye geldin domuz gibisin* der gibiydi hepsi.Doktorlarla muhatap olmayı sevmiyorum,mümkün olduğunca az görüşmeye çalışıyorum,fakat bu konuyu araştırınca da ödüm kopmuyo desem yalan olur.
İnsanlar neden şişerlermiş,araştırınca neler neler çıkıyor;
-Ayaklar şişerse;yüksek tansiyon,kalp,damar tıkanıklığı gibi hastalıklar olabilirmiş.
-karın şişmesi de ciddiye alınmalıymış.
-el şişmesi romatizmal bir rahatsızlık olabilirmiş vs.
Bu böyle uzayıp gidiyor.Ve ben bu yazıyı neden yazdım,aslında ne anlatmak istedim? Unuttum..